Sergi kataloğu Yapı Kredi Yayınları arasında



Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'ndeki Huzursuz Gölge sergisinin 125 sayfalık kataloğunda sanatçının bu son sergisindeki eserlerin yanısıra daha önceki işlerinden örnekler, sergi küratörü Başak Şenova’nın kaleme aldığı metin ile sanatçıyla yaptığı söyleşi ve Belçikalı sanat eleştirmeni Roger Pierre Turine’nin bu katalog için yazdığı yazı bulunuyor.
Kitap YKY'den ve internet üzerinden satın alınabiliyor.


Nakavt, 2009


İstanbul 2010 - Yolları çatallanan bahçe

Paal Boee/C-arts Dergisi, No. 14, sayfa. 28-33 (2010)

(…)
Cabbar’ın yalın çeşitlemeleri ile anlatılanlar karmaşık ve derin: Hem beden, hem de gölgesi politik anlatımlar olarak göze çarparken, totaliter bir kültürde özgürlük şeklinde maskelenen baskının, aynı zamanda bireyin kafasına kendisini suçlayacak ve hatta kendi işkencecisi rolünü üstlenmesine sebep olacak biçimde işlendiğini gösteriyor. Bu nedenle Cabbar’ın çizimlerinin, kullandığı yöntem ile ve yöntem dahilinde özünde bedenin simgesel gücü konusunda yapılan ve sonuçta sanatın politik bir araç olabileceğine işaret eden bir mücadele olduğu söylenebilir.
Bu durum, kişiyi derisine iliştirilmiş kancalar yoluyla çeken “iplerin”, vücudun karşı koyma çabasını gösteren çizgilerle aynı renklere sahip olduğu Pull the Strings serisinde özellikle göze çarpıyor. Cabbar’ın bu çizimleri, insanın politikayla şekillenmiş bir tür olduğu düşüncesinden yola çıkarak, aktiflik/pasiflik prensibini en mükemmel şekilde içinde barındırıyor.
(…)


Yenilgilerimin Kutlaması 3 (Teneke Trampet), 2009


Gölge ve çizginin yalın birlikteliği

Bir dönem grafik ve illüstrasyon çalışmaları yapan Ali Cabbar, grafiksel dilini güçlü çizgileriyle resme uyarlıyor.

Seda Atakay/AntikDekor (Artam Global Art)/Haziran

Geçtiğimiz günlerde, Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde “Huzursuz Gölge” isimli serginizi gerçekleştirdiniz. Serginin temasından bahsedebilir misiniz?
Dikkat etmişsinizdir, bu sergideki işlerimin çoğundan bir huzursuzluk yayılıyor. Bilinçli olarak planlanmayan, kendiliğinden oluşan... Dünyadaki sosyal, politik, çevresel gelişmelerden doğrudan etkilenen bir insanım. Bir düşünün son beş altı yılda neler olmuş; Hint Okyanusundaki deprem, New Orleans tufanı, giderek küçülen Kuzey Kutbu buzulları, Darfur krizi, Irak savaşı sonrası yaşanan kan banyosu, Abu Ghraib cezaevinde tutuklulara yapılan işkencelerin fotoğrafları, son dönemde Türkiye’de ortaya çıkarılan darbe planları... Bütün bu manzaraya bakıp huzurlu kalmak mümkün mü? O nedenle çizdiğim tüm figürler gölgeleriyle bile kavga eder hale geldiler. İnsanlara karşı bir hayal kırıklığı yaşıyorum, yaptıkları ve yapmadıkları şeyler için onlara kızıyorum. Sergideki çalışmalarım da aslında tüm bu yaşananların bir ifadesi.

Küratörüm Başak Şenova bu çalışmaları gördüğünde, Fernando Pessao’nun “Huzursuzluğun Kitabı” ile bağlantı kurarak serginin kavramsal çerçevesini oluşturmayı düşündü. Serginin adı bu süreç sonunda ortaya çıktı. İzleyiciyi huzursuz etmeyi görev edindik.

Çalışmalarınızda mizahi öğeleri, portreleri ve daha birçok imgeyi grafiksel bir dille ele alıyorsunuz. Grafiksel öğeleri resimlerinizde nasıl yorumluyorsunuz?
Grafik okudum, yıllarca grafiker olarak çalıştım, illüstratörlük yaptım. Her zaman düz, temiz çizgileri sevdim. Bilgisayarda çizim yapmaktan çok hoşlandım. Dijital baskıdan, gravür veya litografi kadar zevk aldığımı fark ettim. O nedenle çalışmalarımda bu özelliklerimi bir avantaj haline getirmeyi, resimlerimi grafiksel bir anlatım diliyle yaratmayı seçtim. Sizin de doğru olarak tespit ettiğiniz gibi bu grafik dil, kara mizah, semboller ve oto portrelerle zenginleşerek bu sergide izlenilen işleri yarattı. İsterseniz Başak Şenova’nın sergi kataloğuna yazdığı metinden bir alıntıyla bu yanıtımı tamamlayayım:
“Ali Cabbar grafik tasarım eğitimi almıştır ve son 15 yıldır Temiz Çizgi’nin (Ligne Claire) geliştirildiği yer olan Belçika’da yaşayıp, üretmektedir. Temiz Çizgi, Tenten’in Maceraları’nın yaratıcısı olan Hergé (Georges Prosper Remi)’nin öncülüğünü yaptığı bir çizim tarzıdır. Bu çizim tarzında güçlü renklerle beraber, gölgeleme veya tarama yapmadan aynı kalınlık ve ağırlıkta, temiz güçlü çizgiler kullanılır. Bu nedenle, aynı zamanda Çizgilerin Demokrasisi olarak da adlandırılır. Aynı şekilde, Cabbar’ın çizim tarzı açıkça temiz çizgi’yi takip eder ve dolayısıyla netlik ve sadelik açısından kolaylıkla ayırt edilir.
Bu sadelik içinde ayrıca detayları saplantı haline getirmiştir. Bu detaylar anlatılarının habercisi olarak işlev görür.” (Huzursuz Gölge, Ali Cabbar sergi katalogu. Yapi Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Sayfa 11)

Çalışmalarınızda gölgeler resimdeki ana karakterle ilginç bir birliktelik sergiliyor. Bu gölge, aslında neyi anlatıyor?
Bu gölgenin derdi ne, ben de bilmiyorum. Ana karakterle bazen dalga geçiyor, bazen onu izleyiciye gammazlıyor. İlk sorunuzu cevaplarken söylediğim gibi resimlerimi önceden planlayarak yapmıyorum. Bazı öğeler resme belli bir noktadan sonra giriyor, bu gölgelerin yaptığı gibi… Aslında neden olduğunu ben de açıklayamıyorum. O zaman Bay Google’a soruyorum, o da bana Carl Jung’un 1938’de yazdığı bir metni bulup çıkarıyor. Okuyunca ürküyorum. Analitik psikoloji bana göre değil diye düşünüyorum. Meraklı okurlarınız kendileri bu konuyu araştırsınlar. Ben gölgeleri seviyorum, yalnız dürüst olanlarını... Gölgenin kendine göre bir estetiği var, onu da seviyorum.


Bir dönem, grafiksel bir dille natürmort resimleri de gerçekleştirmişsiniz. Konseptlerinizi oluştururken nelere dikkat edersiniz?
Natürmort konusuna kavramsal olarak yaklaşıyorum. Bugün natürmort çizmek için çarsıdan aldığım meyveleri bir tabağa dizsem neye yoğunlaşırım diye düşünüyorum. Herhalde onların kusursuz biçimlerine, tornadan çıkmış gibi aynı boyutlarda olmalarına, renklerinin parlaklığına takılırım. Günümüzde genetik mühendisliğinin en büyük “başarısı” meyve ve sebzeleri, büyük süpermarket zincirlerinin istediği şekilde biçimlendirmesidir. Balıktan alınan bir gen domatese eklendiğinde soğuğa dayanıklı bir tür elde ediliyor. Bir başka gene manipüle edildiğinde meyveleri olmadan toplayıp paketlere doldurabiliyorsunuz. Süpermarkete giden uzun yolda o kendi kendine olgunlaşıyor. Meyvelerin, tohumların patentleri oluyor. Biyoteknoloji şirketleri kendi geliştirdikleri ürünlerin formüllerini gözleri gibi koruyorlar. Tarlalardaki genetiğiyle oynanmış bitkiler, onlardan beslenen kuş ve böceklerin biyolojisini değiştiriyor, komşu tarladaki doğal ürünleri kısırlaştırıyor.

Bunları düşününce ağız tadıyla bir natürmort çizmek de haliyle mümkün olamıyor. O nedenle, kara mizahı devreye sokup, GM (Genetically modified-Genleri Değiştirilmiş) meyveler üzerine bir seri yaptım. Örneklerini okuyucularınız internet sayfamda görebilirler (http://www.alicabbar.com/). Genetik mühendisleri gibi yeni meyveler yaratmaya, grafiker olarak onları pazarlayacak, tüketicinin hoşuna gidecek paketler tasarlamaya başladım. 2007’de Brüksel’de, Beatles’in bir şarkısından esinle, “Strawberry Fields (genetically modified)” adını verdiğim bir açık hava enstalasyonu yaptım. Çok ilgi gördü.

Yurtdışında gerçekleştirmeyi planladığınız projelerinizden ve gelecek sergilerinizi bizlerle paylaşır mısınız?
Huzursuz Gölge sergisine bir buçuk yıldır hazırlanıyordum. Onun yorgunluğunu attıktan sonra yeni projelere yoğunlaşacağım. GM natürmortlarımı toplu olarak hala sergilemedim. Onu ele almak istiyorum. Bir de portreler serisi düşünüyorum