Tek Ayak Üstünde, 2009


Gölgelerin Huzursuzluğu


Ali Cabbar, Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde 2 mayısa kadar ziyarete açık olacak ‘Huzursuz Gölge’ adlı sergisinde, bireylerin iç hesaplaşmalarını sorguluyor.

Erkan Doğanay/Taraf/15.04.2010

Ne kadar huzurlu insanlarsınız. Şaşıyorum doğrusu bu halinize; hiçbir şey olmamış, olmuyor ya da yaşanmıyor gibi şen şakrak olabiliyorsunuz. Kıskanılır gibi bu körlüğünüz ama maalesef bizler görüyoruz bütün olup biteni, bütün çıplaklığı ile gerçekleri... İrili ufaklı, ciyak ciyak bağıran gerçekler... Nasıl da rahatlıkla yürüyüp geçiyorsunuz yoksul sokaklardan o şımartılmış sofralarınıza. Balkonlarınızda dalgalanan bayraklara nasıl da gururla bakıyorsunuz; sokak ortasında yaşanan linçleri hiçe sayarak... Hayret!
Gölgenin bile artık huzursuz olduğu bir dönemde siz rahat olun ve suçlu saymayın kendinizi, nasıl olsa cezalandırılanlar var sizlerin yerine. Kabul etmeyin hiçbir şeyi ve örtün üzerini bir ölüyü gömer gibi, yaşanan acıların sizin gözünüzde ne değeri olabilir ki...
Ali Cabbar’ın son sergisindeki ‘Huzursuz Gölge’ler aynı şaşkınlığı yaşayıp gerçeğe ve yaşananlara sorular yöneltiyor. Huzursuz Gölge’lerle Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde 2 Mayıs'a kadar konuşulabilir. Cabbar, tıpkı Baudelaire’in Kendini Cezalandıran Kişi adlı şiirindeki “Yara ben’im, bıçak ben’im!/ Hem tokat, hem tokat yiyen!/ Çarmıh da ben, İsa da ben,/ Hem cellat’ım, hem kurban’ım.” dizelerini onaylar gibi kendi yaşamı üzerinden izleyiciye yöneltiyor sorularını ve izleyiciyle birlikte huzursuz olmak istiyor.
Ali Cabbar, öğrencilik dönemine denk gelen 12 Eylül darbesine karşı durmak için yayımlanan politik bir yayın yüzünden üç yıl Metris Askeri Cezaevi’nde tutuklu kalır. Çıktığında, dışarısının daha büyük bir cezaevine dönüştüğünü görünce önce Avusturya’ya (doğrusu Avustralya olacak), ardından da Belçika’ya göç eder. Bir bakıma darbecilerin sürgün ettiklerinden yalnızca biridir Cabbar. Tutsaklık belleğinde yer etmiştir ve devamında bir kopuş, bir yabancılaşma süreci başlar.
Huzursuz Gölge adını verdiği serginin bütününü oluşturan işlerinde, yalnız figürlerin gölgeleri ile giriştikleri mücadele aslında bireyin kendi iç hesaplaşmalarını anlatır. Gölge kişiselleşmiş ikinci bir aktöre dönüşür. Bazen tam bir uyum sergileyerek eşlik eder figüre, bazen açıklayıcı bir dille yüzeyde yer edinir kendine. Bazen de yüzeyde tamamlayıcı bir unsur olarak karşımıza çıkar. Anlatı, Cabbar’ın çalışmalarına yön veren önemli bir etkendir. Bütün işlerinde atlamalar ve eksik zaman çekimleriyle kendi anlatıları vardır. Anlar ve hareketler çoğunlukla bölük pörçüktür. Bazıları kurnazca yanıltıcı, bazıları ise masum... Acı verici ve huzursuzdurlar. Teslimiyet, Gölgenin Utancı, Yenilgilerimin Kutlaması ya da Suret Kağıtları adlı seri çalışmalar politik anlatıdan yola çıkarak, Türk bayrağı ile milliyetçilik üzerine gider. İlk Samsun vakalarından Ogün Samast sorgusunu hatırlayanlar anımsayacaktır; kahraman görülenler için bayrak sembol olarak bir ödül, karşıt görülenler içinse bir ceza olarak yer almaktadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder